21 Aralık 2022 Çarşamba

BİR YAPIM YÖNTEMİ OLARAK TÜNEL KALIP SİSTEMİ

 BİR YAPIM YÖNTEMİ OLARAK TÜNEL KALIP SİSTEMİ

               İkinci Dünya Savaşı'nda yıkılan yapıların yerine, hızlı bir şekilde yeni yapılar inşa etmek için geliştirilmiş olan tünel kalıp sistemi, savaşlar ve depremler yüzünden azalan yapı stoğunu arttırmak amacıyla dünyada 1950'lerden beri kullanılan bir yapım sistemidir. Türkiye'de 1970'lerden beri kullanılan bu yapım sistemi daha çok toplu konut projelerinde kullanılmakla beraber baraj, su kulesi, fabrika bacası gibi yüksek yapılar inşa etmek için de kullanılmaktadır.

          Tünel kalıp sistemi, betonarme taşıyıcı döşeme ve duvarların düzgün yüzeyli çelik kalıplar kullanılarak tek seferde dökülmesini sağlayan rasyonalite edilmiş bir yapım yöntemidir. Bu sistemde duvarlar ve döşeme aynı anda dökülmekte ve  duvarlar perde duvar görevi görmektedir yani taşıyıcıdır. Bu da, bu sistemle inşa edilmiş yapıların depreme karşı dayanıklı olmasını sağlamaktadır. Dökülen beton kür yoluyla kısa sürede mukavemet kazandığı için hızlı bir şekilde üst kotta beton dökümüne geçilebilmektedir. Döşeme ve duvar dışındaki elemanların yapımı  geleneksel ya da prefabrike yapım yöntemleriyle gerçekleştirilebilmektedir. 

          Tam tünel kalıp ve yarım tünel kalıp olmak üzere iki türü olan bu yapım sisteminde, sistem kirişsiz olduğundan 5-6 metreden fazla açıklık geçilmesine izin verilmez. Tam tünel kalıp, kesitte ters U şekline benzerken yarım tünel kalıp ters L şekline benzemektedir ve iki yarım tünel kalıp yan yana getirilerek tam tünel kalıp oluşturabilir. Bu açıdan baktığımızda yarım tünel kalıp tasarım anlamında tam tünel kalıptan daha esnek davranabilmemizi sağlar. 

             Tünel kalıp sistemlerde dikkat edilmesi gereken en önemli husus standardizasyondur. Modüler ve tekrar eden tasarımlar, standart kalıpların kullanılmasını sağlayacağından maliyeti düşürür. Bu yapım sisteminde sadece çelik kalıplar  kullanılır ve çeliğin maliyeti yüksek olduğu için bu yapım sistemiyle inşa edilen yapılar modüler plan şemasına sahip yapılardır. 

         Kendini kısa sürede amorti eden bu yapılarda dikkat edilmesi gereken bir husus da tesisat boşluklarıdır. Duvarlar betonarme olduğu için sonradan tesisat boşluğu açılamaz bu yüzden yapının tesisat boşlukları proje aşamasında çok iyi belirlenmelidir. Ayrıca duvarlarda bulunan demirin yarattığı faraday etkisinden dolayı telefonlar iyi çekmeyebilir. Bunun dışında bu sistemle üretilen yapıların her duvarı perde duvar olmak zorunda değildir, bazı duvarlar tuğla duvar olabilir.

       Türkiye'de tünel kalıp sistemle inşa edilmiş ilk toplu konut projesi Ankara'daki Türk-İş Bloklarıdır. TEM Otoyolu'nun yanındaki yüksek katlı toplu konutlar, TOKİ'ler ve son yıllarda inşa edilmiş birçok toplu konut da bu sistemle inşa edilmiştir.

                 

            Hız, maliyet ve dayanım açısından son derece avantajlı olan bu yapım yöntemi, tasarım anlamındaki kısıtlanmalarından dolayı yapıların özgünlüğünü azaltmaktadır. Doğru yerde ve doğru projede kullanıldığında çok faydalı olduğunu düşündüğüm fakat yerin ruhunu hiçe sayan toplu konutlar üreten bu yapım yöntemi hakkında siz neler düşünüyorsunuz, projelerinizde kullanmak ister misiniz ?




''Bloklar gecede canavar gibi yükselmişti. Gövdelerindeki dairelerinin bazılarının lambaları açıktı. Tuhafıma gitti. Numaralarını tahmin etmeye çalıştım. 8, 33, 49. 61...''     

 Zeki Demirkubuz-C BLOK

                                                                 

                                                                                                                                                Irmak Sönmez 



18 Aralık 2022 Pazar

TARİHİ ÇEVREDE ÇAĞDAŞ YAPILAŞMA: CUMHURİYET DÖNEMİ ÖRNEKLERİ

TARİHİ ÇEVREDE ÇAĞDAŞ YAPILAŞMA: CUMHURİYET DÖNEMİ ÖRNEKLERİ

   İstanbul'un fetihten sonra kurulmuş ilk semti olma özelliği taşıyan Saraçhane semti, Fatih'te bulunmakta ve Zeyrek-Aksaray-Şehzadebaşı-Kıztaşı dörtgeni arasında bulunmaktadır. Çok katmanlı bir yapıya sahip olan bu alanın ilk katmanı Bizans Dönemi'dir. Bu katmana ait önemli yapılardan biri şu an Zeyrek Camii olan Pantokrator Kilisesi'dir. Bu döneme ilişkin bir diğer önemli yapı da Valens Su Kemeridir. Latin istilasında büyük oranda harap olmuş bu su kemeri İstanbul'un fethi sonrası tamir edilmiş ve tekrar kullanılmaya başlanmıştır. İkinci katman olan Osmanlı Dönemi'nde de bölgeye çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Bu eserlere örnek olarak 1596 yılında yapılmış olan Caferağa Medresesi ve 1878 yılında yapılmış olan Şeb Sefa Hatun Külliyesi verilebilir. Ayrıca bu dönemde Pantokrator Manastırı Kilisesi  camiye dönüştürülmüştür.

ATATÜRK BULVARI'NIN AÇILMASI VE DEĞİŞEN KENT DOKUSU

      Halk arasında kırk metrelik yol olarak adlandırılan Atatürk Bulvarı'nın yapımına cumhuriyetin ilk yıllarında başlanmış olup günümüzde de İstanbul'un ana arterlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Tarihi Yarımada ve Galata arasında bağlantı kuran ve zamanın ihtiyaçlarından olan bu bulvar Fatih ve Eminönü'nü ikiye ayırıp tarihi dokuyu zedelemiştir. Bunun yanı sıra bulvarın açılması, bu çevrede yapılacak olan çağdaş yapılar adına mimari proje yarışmalarının açılmasına önayak olmuş bu da üçüncü katman olan Cumhuriyet Dönemi yapılarını ortaya çıkarmıştır. Yazımızın ilerleyen kısımlarında bu dönemde yapılmış mimari eserleri inceleyip tarihi çevreyle olan bağlantısını irdeleyeceğiz.

İBB SARAÇHANE BELEDİYE SARAYI

   1953 yılında açılan bir mimari proje yarışması sonucunda inşa edilen İstanbul Belediye Sarayı Nevzat Erol'un tasarladığı bir Cumhuriyet Dönemi yapısıdır. İki ana kütleden oluşan yapı, hemen hemen aynı yıllarda yapılan İstanbul Hilton Oteli ile birlikte Türkiye'de uluslararası üslubun kullanıldığı ilk örneklerden biri olmuştur.

  Yapıyı tarihi çevreyle olan ilişkisi açısından incelediğimizde gözümüze ilk çarpan, çatı örtüsünde kullanılan detaylar oluyor. Bu detaylardan ilki dört katlı bloktaki haç tonoz biçimindeki çatı örtüsü, ikincisi ise on bir katlı bloktaki beşik tonoz biçimindeki çatı örtüsüdür. Mimar bunu yaparken tarihi çevrede yeni yapı yaklaşımlarından biri olan yorumlama yaklaşımını benimsemiş ve yapının karşısındaki Şehzade Camii'ne atıfta bulunmuştur. Camideki kubbe formunu stilize ederek, tasarladığı yapıda çatı örtüsü olarak kullanmıştır. Aynı zamanda yalın bir yapı tasarlayarak bu yapının, Şehzade Camii'nin ihtişamını gölgelemesini engellemiş ve tarihi esere saygı gösteren bir yaklaşımda bulunmuştur. 

İSTANBUL MANİFATURACILAR ÇARŞISI

  1957 yılında açılan şehircilik yarışmasının sonucunda Doğan Tekeli-Sami Sisa-Metin Hepgüler ortaklığınca tasarlanan projenin temeli 1960 yılında atılmıştır. Atatürk Bulvarı'nın hemen yanındaki dikdörtgen eğimli arazi için tasarlanan yapının yapılma amacı Kapalıçarşı'nın esnaflar açısından yetersiz kalması olmuştur. Altı bloktan oluşan yapı, avlulu ve geçirgen bir yapıya sahip olmasıyla beraber içinde modern sanat eserleri taşıması açısından açık hava müzesi niteliğindedir.

    İMÇ'nin tarihi dokuyla olan ilişkisine baktığımızda Süleymaniye Camii ve semtle olan ilişkisinin, yapının tasarım yaklaşımını belirlediğini görüyoruz. Yapının bulvara bakan cephesinde kullanılan küçük balkonların geleneksel Türk evlerinde bulunan cumbaların stilize edilmiş hali olduğunu anlıyoruz. Balkonlarda kullanılan güneş kırıcılardaki motiflerin de eski yapılarda kullanılan kepenklerin motiflerine benzemesinin yanı sıra tarihi dokuya saygı duyan bu yaklaşım kendini ölçekte de göstermektedir. Süleymaniye'yi gölgelememek adına belirlenen yatay ve yalın mimari yaklaşımıyla birlikte, arazi içindeki mezar ve türbeleri de koruyan tasarım tarihe olan saygısını bir kez daha yinelemiştir. Bulvarın hemen yanında olduğu için belirli bir büyüklükte olan kütle, ihtişamlı Süleymaniye ve küçük ölçekteki sivil mimari yapıları arasında geçiş ölçeği oluşturmuştur. Yapıda kullanılan brüt beton ve tasarımıyla replikadan uzaklaşan yapı, yorumlama yaklaşımıyla tarihi çevreye uyum sağlamıştır.

ZEYREK SSK TESİSLERİ

     Sedad Hakkı Eldem'in 1962 yılında SSK için tasarladığı kamu yapıları kompleksi, 1986 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne layık görülmüştür. Yapı çok kütleli olarak tasarlanmıştır ve farklı büyüklükteki bu kütleler yokuş başına doğru küçülerek eğime entegre olmuştur. Bu durum yapıyı dinamik hale getirmiştir.

   Yapıyı tarihi çevre dokusunda incelediğimizde binanın dinamik yapısı ve farklı saçak kotlarıyla oluşturduğu hareket, yapının çevresindeki sivil mimari örnekleriyle uyum sağlamasını ve bağlamdan kopuk olmayan -yere ait- bir yapı olmasını sağlamıştır. Cephedeki dolu-boş oranı ve cephe düzeni, Zeyrek evlerinin stilize edilmiş cephe düzeni olup çağdaş yapıya uygun şekilde yorumlanan çıkma ve saçaklarla geleneksel Türk evlerine atıfta bulunmuştur.


                                                                           SONUÇ

      Atatürk Bulvarı'nın açılmasıyla başlayan tarihi çevrede yeni yapılaşma, bölgenin üçüncü katman yapılarını oluşturmuştur. Bu yapıların çağdaş yapım yöntemleri ve çağdaş malzemeler kullanılarak yapılmış olunmasına karşın tasarım yaklaşımı olarak tarihi çevreyle uyum sağlaması açısından yorumlama tekniği (stilizasyon) kullanılmıştır. 


Bana göre tarihi çevreyle uyum ve sosyal sürdürülebilirlik açısından en başarılı yapı Sedad Hakkı Eldem'in tasarladığı Zeyrek SSK Tesisleri'dir. Siz neler düşünüyorsunuz ?


Son olarak;

''sen uyu uyanmasın istanbul uyusun

karagümrük uyusun fatih uyusun

atatürk bulvarı'nda rüyalar büyüsün''

                                 atttila ilhan

                                                                                                                                                Irmak Sönmez



16 Aralık 2022 Cuma

LEVENT'İN DEVLERİ: ZORLU CENTER VE KANYON AVM'NİN İNCELENMESİ

LEVENT'İN DEVLERİ: ZORLU CENTER VE KANYON AVM'NİN İNCELENMESİ

       Mimari yapı dendiğinde her ne kadar akıllara tarihi eserler ve gösterişli yapılar gelse de irdelenmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer yapı grubu da AVM'lerdir. Günümüzde toplumun tüketim toplumu haline gelmesi nedeniyle AVM'ler bizler için birincil! ihtiyaç haline gelmiş olup özellikle İstanbul'da adım başı dış dünyadan kopuk modern çarşılarla karşılaşmaktayız. Bu yazıda Levent'te bulunan iki büyük alış-veriş merkezini karşılaştıracağız.

ZORLU CENTER

        Tabanlıoğlu Mimarlık Ve Emre Arolat Mimarlık (EAA) tarafından tasarlanan Zorlu Center; içinde kültür merkezi, konut, alışveriş merkezi ve konser alanı barındıran kompleks bir yapıdır. Farklı birimlerin birbirinden ayrıldığı fakat alışveriş merkezi alanında ana yaya sirkülasyonunun ikincil sirkülasyonlarla kesiştiği bu kompleks, kullanıcılara alışveriş merkezinin vaatlerinden olan gezinti imkanını sunarken merkezinde AVM alanı bulunan ve farklı fonksiyonlara (konut, konser alanı) uzanan yollarda kullanıcıların yaşayacağı olası karışıklıkları önlemektedir. Zemin katta mağazalar ve meydan arasında bulunan cam giydirme cephe gün ışığını kullanmakta yarar sağlamakla beraber ısı geçişini kademelendirmiş olup doğal ve yapay ortam arasında geçiş sağlamıştır. Bununla birlikte kompleksin kendi içinde bir meydana sahip olması cadde ile yapı grubu arasında geçiş sağlamaktadır. Bu özelliklerle beraber ulaşım ağına yakın olması Zorlu Center'ı cazip kılmaktadır.                                               

     Buna karşın yapının girişleri zor okunmaktadır ve ilk defa kullananlar için karışıklığa yol açmaktadır. Ayrıca yapının Beşiktaş'a bakan cephesinde büyük ve yüksek kütleler bulunmaktadır bu da kent silüetini bozmaktadır. Kütle; Levent'e bakan cephede ne kadar yerin ölçeğine uygun duruyorsa bu cephede o kadar o kadar bağımsız durmaktadır.



KANYON AVM

     Jerde Partnership ve Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan yapı tıpkı Zorlu Center gibi karma bir yapıdır. Yapının girişi kolay algılansa da Büyükdere Caddesi'nin erişim sıkıntısı Kanyon'a ulaşımda zorluklar çıkarmaktadır. Tasarım fikri organik formlar kullanarak kullanıcıya doğal bir gezinti deneyimi yaşatmak olsa da sirkülasyon her katta iki yerde kesintiye uğramakta bu da kullanıcı için mekanın sıkıcı ve yinelenen güzergahlar içeren bir alan olarak algılanmasına neden olmaktadır.

    Tasarlanan kütle diyagonal bir kesitle parçalanmış olup kullanıcılara yarı açık mekan deneyimi yaşatıp her mevsim ziyaret edilme vaadi sunmaktadır. Fakat mekanda istenilen hava sirkülasyonu hissedilmemekle beraber soğuk havalar için de pek uygun olmamaktadır. Hava sirkülasyonunu hissederken mekanı dış etkilerden koruma fikriyle yola çıkılan parçalanan kütle tasarımı, amacına uygun davranmamaktadır. Çünkü yapının yatay ve düşey kesitlerinde elemanlar örtüşse de yapının yanal açıklıkları dış etkilerden (yağmur, kar, rüzgar) oldukça etkilenmektedir. Düşey etkilerden olan kar ve yağmur rüzgar etkisiyle eğim aldığında tasarım amacı devre dışı kalmakta ve her koşulda kullanıma uygun olmamaktadır.

    Buna karşın yapı grubundaki ofis binasının AVM'ye bakan cephesinde kullanılan güneş kırıcılar, AVM içindeki korkuluklarla uyum sağlamıştır. Yapıda bolca cam kullanılması da iki cephesi kapalı olan ve yapı grubunun merkezinde kalan görece küçük AVM alanının gün ışığı almasını sağlamıştır.

                                  

                                                                                                                                                                                  Irmak Sönmez

TÜRKİYE'DE SOSYOEKONOMİK DİNAMİKLERİN DEĞİŞİMİ VE BU BAĞLAMDA KENTLEŞME 2

 Değişen Hayat Tarzı Ve Yeni Seçkinler

    1990’lı yıllara gelindiğinde ilk olarak göze çarpan şeylerden biri işadamlarının değişimi ve iş dünyası-iktidar-medya üçlemesinin fazlaca gündeme gelmesidir. Ülkemizin bir kesiminin burjuvalaştığı bu döneminde işadamlarının mekânsal ve yaşayış biçimi olarak ‘elit’ olma yolunda ilerlediği bu dönemde bazı gazeteci ve köşe yazarları da bu çaba içerisinde olmuşlardır. ‘Yeni elitlerin’ üçüncü kolunu da yeni gelen siyasi yapılaşma ve liderler oluşturmaktadır ve bu sürece yön vermektedirler.

    Tüketimin temel alındığı bu dönemde reklamcılık ve medya büyük önem kazanmış olup bu işadamları toplumda ’akil adam’ olarak yer etmeye başlamıştır. Yeni ve eski seçkinlerde çocuğunu yurtdışında okutmak bir statü gösterisi sayılmaya başlanmıştır. Yeni seçkinler yani şu anki siyasi iktidar çevresinde gelişen seçkin grubun ve eski dönem seçkinlerinin büyük benzerlikleri bulunmaktadır. İçselleştirilmeden edinilmeye çalışılmış sanat zevki, spor alışkanlıkları, nostalji tutkunluğu (Pera), Amerika ve Batı özentiliği buna örnek verilebilir.

    Seçkinlerin üstten bakan tutumunun sonuçlarından biri de mekânsal ayrışmadır. İstanbul’un Amerika kopyası olması sürecinde seçkinlerin ‘kara kalabalıktan’ uzaklaşma isteği temel motivasyon olmuştur. Şehrin çeperleri onların refah içerisinde yaşayacakları ‘şehircikler’ olurken iş merkezleri şehrin merkezinde yer alacaktır.  

2001 Krizi Ve Sonrası

    Krizden en çok etkilenen 80 ve 90’ların seçkinleri olsa da ekonominin düzelmesiyle kısa süre yaşadıkları ‘mütevazı’ hayatı terk edip tekrar eski günlerine dönmüşlerdir. Fakat Özal’ın orta direğe sunduğu ‘köşeyi dönme fikri’ işe yaramamış bununla beraber toplumsal değerlerde, anayasal düzende ve ekonomide geri dönülmez şekilde tahribatlar olmuştur. Elitler yani piramidin tepesindekiler lüks rezidanslarında hayatlarına devam edip kendi içlerinde kalırken orta direk yok olmuş ve topluma; taban tabana zıt ve halka üstten bakan iki seçkin kesim, elitliğin tek kıstasının para olduğu varsayılan bir algı, kötü bir şehircilik ve sonu gelmeyecek gibi görünen bir dış borç bırakmıştır.

    80’li yıllarda başlayan Amerikan hayranlığı 2001 krizinin etkisiyle Türkiye’nin aleyhine işlemeye başlamıştır. Artan işsizlik ülkenin iyi yetişmiş genç neslinin beyin göçüne sebep olmuştur. Anadolu’yu İstanbullulaştırma hedefindeki Kemalist elitler 27 mart 1994 yerel seçimleri sonrası hayal kırıklığına uğramışlar ve siyasal İslam cephesinin İstanbul’u Anadolulaştırmasını izlemeye başlamışlardır.


                                                                                                                                                                              Irmak Sönmez

TÜRKİYE'DE SOSYOEKONOMİK DİNAMİKLERİN DEĞİŞİMİ VE BU BAĞLAMDA KENTLEŞME



TÜRKİYE'DE SOSYOEKONOMİK DİNAMİKLERİN DEĞİŞİMİ VE BU BAĞLAMDA KENTLEŞME


    Türkiye`de 1980 sonrası dönemde değişen devlet-piyasa ilişkileri ve bununla beraber gelen yoksullaşma etrafında şekillenen kentleşme sürecinde, neoliberal politikalar etkisini artırırken kırsaldan kente göç eğiliminde artış gözlemlenmiştir.
   
    Bu artış, gelir dağılımında orantısızlık, hizmet ve rant dağılımında eşitsizlikler yaşanmasına sebep olmuştur. Yeni üst sınıf, kentteki alt sınıfın artışının kalabalığı, suçu ve güvensizliği artırdığı düşüncesiyle kentleri terk edip sınırları belirlenmiş güvenli ve her türlü gereksinimlerini belirledikleri sınırlar içinde karşılayabilecekleri alanlar yaratıp buralar yerleşmişlerdir. Bu yapılanmalar üst sınıfı kentten uzaklaştırmış olup halktan kopuk bir hale getirmiştir. Diğer yandan alt sınıf yeni gelenin sırtına basma politikasıyla rant sağlama çabasına girişmiştir.
   
   Bu bağlamda yazımın konusu mekânsal ayrışmaya iten nedenler ve bunların sonuçlarıdır. Yazımın sonucu bize değişen ekonomik politikaların göç, yoksulluk ve gettolaşma üzerindeki artışını ve artan yoksulluğun marjinal yoksulluktan çıkıp normalleştiğini; üst sınıfın kentten uzaklaşıp bir nevi turist* olma çabalarını göstermektedir.


24 OCAK KARARLARI VE GETİRDİKLERİ

     1970’li yıllarda tüm dünyayı etkileyen petrol krizi, ülkemize uygulanan ambargo, ithal ikamesine dayanan mevcut sanayileşme politikasının getirdiği sorunlar, ülkemizde enflasyonun üç haneli rakamlara ulaşması, döviz sıkıntısı ve karaborsacılık tipik bir IMF uyum programı olan 24 Ocak Kararlarının alınmasına önayak olmuştur. 24 Ocak Kararları, devletin ekonomideki hakem rolünü terk edip neoliberalizmin ülkemize giriş yapmasına sebep olan yerli malı, yurdun malı anlayışının terk edildiği kararlardır. Kırsaldan kente göçün , kentte oluşan sosyoekonomik ve sosyokültürel bozulmanın temel taşı olan bu kararlar Türkiye’nin serbest piyasaya girişinin ilk adımıdır. 
     
    Devletin üretimdeki payının azaltılması bu kararların birincil sonucudur. Devletin ekonomideki rolünün kısıtlanması özellikle imalat sanayisi olmak üzere kamu yatırımları\üretimlerinin azaltılmasıyla yapılmıştır. Devlet yatırımlarından ziyade altyapı yatırımlarının ağırlık kazandığı bu dönemde devlet fabrikalarının faaliyetleri durdurulmuştur. Bunun yanı sıra korumacı politikanın ithalat kısıtlamaları kalkmış ve ciddi ithalat indirimleri uygulanmıştır. Bu uygulamalarla piyasa kısa süreliğine rahatlasa da özel sektörü canlandırmak adına alınan borçlar kontrol edilememiş ve ekonomimiz zamanla yerelliğini kaybetmiş, Türk piyasası açık pazar haline gelmiştir. Kararların uygulanmasıyla piyasalarda durgunluk, yatırımlarda gerileme ve işsizlik baş göstermiştir. Fiyat esnekliği kavramıyla orta direğin alım gücü düşmüştür. KİT’lerin güç kaybetmesiyle yöre halklarının kalkınması önüne bir engel konulup bu durum kırsaldan kente göçü hızlandırmıştır.
     
     24 Ocak 1980’de, 24 Ocak Kararları diye bilinen ünlü ekonomik istikrar önlemleri paketi yürürlüğe konulur... Ülkenin toplumsal, ekonomik, siyasal yaşamına bomba gibi iner bu kararlar. Ama acısı sonradan fark edilen bir bıçak yarası gibi. (Uğur Mumcu)


MEKANSAL AYRIŞMAYA GİDEN SÜREÇ

     Değişen ekonomik politikalar ülkemizde ciddi sosyokültürel değişimleri beraberinde getirmiştir. Devletin türlü hizmetlerden elini çekmesi ve işsizlik kırsaldan kente göçü hızlandırmıştır. Formel alanın veremediği güvenin yerini enformel kurumlar doldurmuştur bu da yoksulluğun marjinal değil ancak bütüncül olduğu yerlerde gerçekleşebileceği nöbetleşe yoksulluğu -eski gelenin yeni gelen üzerinden sınıf atlama çabası- getirmiştir. 
     
   80’lerin sonuna doğru gecekondular barınma amacından çıkıp ticari bir değer kazanmıştır. Rant döngüsünün sonuna gelindiğinde ise yeni gelenler gecekonduları terk ederek kent merkezine göç ederek gettolaşma eğilimi göstermiştir. Kent kendine ait bir kültür edinememiş, yeni gelenler kırsal kültürü kente empoze etmiştir. Bu dönem göçmenleri kente uyum sağlama isteğinde olmayan sınıf atlama adına yasal ve yasal olmayan her şeyi yapma potansiyeline sahip tarza olmuşlardır.
     
   Bu durum yeni dönem zenginlerinin kent merkezinden uzaklaşıp doğal güzelliklerin yakınlarında, korunaklı ve her türlü olumsuzluklardan arınmış sınırları belli yaşam alanları kurmalarına ve oralara yerleşmelerine sebep olmuştur. Bu yeni yaşam alanları üst sınıfın kentten ve halktan kopuk bir hal almasına alt sınıfın da daha saldırgan bir tarza bürünmesine sebep olmuştur.

                                                                                                                                    
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              Irmak Sönmez



• MUMCU, Uğur (1997),24 Ocak Anayasası. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları 
• MARMASAN, Deniz(2014) ,Bir Mekânsal Ayrışma Modeli Olarak Modern Gettolaşma
• *Bauman’ın post modern insan tipolojisi









İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ TEPEKENT KAMPÜSÜ AÇIK ALANLARINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER

  İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ  TEPEKENT KAMPÜSÜ AÇIK ALANLARINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER Özet Günümüzde etkilerini iyice göstermeye başlaya...