26 Kasım 2023 Pazar

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ TEPEKENT KAMPÜSÜ AÇIK ALANLARINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER

 

İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ  TEPEKENT KAMPÜSÜ AÇIK ALANLARINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER


Özet

Günümüzde etkilerini iyice göstermeye başlayan iklim krizi, doğal kaynakların azalarak tükenme noktasına gelmesi, fosil yakıt kullanımının çevreye gittikçe zarar vermesi, savaş ve olağanüstü durumlarda enerjiye erişimin zor ve pahalı olması gibi nedenlerden dolayı sürdürülebilir yaklaşımlar ön plana çıkmaktadır. Yapılı çevreyi ve buradaki açık alanları daha efektif kullanmayı öngören bu yaklaşım, geri dönüşüm ve kaynakları doğru kullanmayı önermektedir. Tasarlanacak alana ilişkin fiziksel ve doğal çevre analizleri doğrultusunda uygun tasarım yapılıp, doğru malzeme ve bileşenler kullanılarak inşa edilen mekanlar kullanıcılara görsel, ısıl, işitsel konfor sunmayı hedeflenmektedir. Uzun vadede tasarruf sağlayan bu tasarımlar hem ekonomiktir hem de sürdürülebilirlik ilkelerine uyum sağlamaktadır. Yenilenebilir enerji üreten ve geri dönüşüme katkı sağlayan bileşenleri (kompost alanları, fotovoltaik panel vb.) barındıran bu tasarımlar hem kullanıcılar hem de gezegen için oldukça avantajlıdır. Fosil yakıtların yoğun kullanımından dolayı oluşan çevre kirliliği, iklim krizi, kaynakların azalması ve enerji etkin tasarımların uzun vadede ekonomik ve sürdürülebilir olmasından dolayı bu yaklaşımın yakın zamanda tasarım konsepti olmaktan çıkıp yapının sağlam, ekonomik ve estetik olması gibi temel ilkelerin yanında yer alacağı yüksek bir ihtimal taşımaktadır. Bu yazıda enerji etkin tasarım ilkelerinden bahsedilip İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsü açık alanları örneği üzerinden bu ilkeler irdelenmiştir. Bununla beraber İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsü açık alanlarına yapılacak iyileştirici öneriler sunulmuş ve bu öneriler   mavi, yeşil ve gri altyapılar olmak üzere gruplandırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Enerji etkin tasarım, sürdürülebilir çözümler, kampüs açık alanları

1. Giriş

Sanayi Devrimi’yle kırsaldan kente artan göç hareketleri yeryüzünün en önemli sorunlarından biri olan iklim değişikliğinin başlıca sebeplerinden biri olmuştur. Birleşmiş Milletler verilerine göre kentlerde yaşayan sayısı her geçen gün artmakta ve 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun %68’i, Türkiye nüfusunun %85’inin kentsel alanlarda yaşayacağı öngörülmektedir. Bununla beraber tüketim odaklı büyüme, kaynakları aşırı ve kontrolsüz kullanmayı beraberinde getirirken artan nüfus, ulaşım ve inşaat sektörünün gezegeni daha çok kirletmesine ve karbon salınımının artmasına sebep olmaktadır. Dünyadaki karbon salınımının yarısını oluşturan inşaat sektörü ve yapılaşma, iklim değişikliğinin yanında kentsel ısı adası etkisi oluşumuna da sebep vermektedir. Günümüzde inşa edilen binaların çok büyük bir kısmı aktif sistemler kullanılarak inşa edilmiştir ve bu binalar enerji kaynağı olarak fosil yakıtları kullanmaktadır. Birincil enerji tüketiminin %40’ından sorumlu olan binalar, tükettikleri yakıtlar dolayısıyla küresel iklim değişikliğine ve sera gazlarının artmasına sebep olmaktadır. Yaşanan petrol krizleri, karbon emisyonunu azaltma çabaları, ülkeler adına enerji kullanımında dışa bağımlılığı azaltma isteği ve ekonomik nedenlerden dolayı enerji etkin tasarımlar hususunda çalışmalar başlamıştır. Kullanıcılara ve çevreye sağladığı faydalar açısından enerji etkin tasarımlar, günümüzün ve geleceğin temel tasarım prensipleri arasında yer almaktadır. Özellikle enerji açısından dışa bağımlı olan ülkemizde pasif sistemlerin ve sürdürülebilir çözümlerin kullanımı zorunluluk taşımalıdır. Birincil enerji kaynaklarının kullanımının yıllar içinde arttığı ülkemizde bu enerji kaynaklarının kullanımı 2000- 2015 yılları arasında %64 artmış ve bu enerji kaynaklarının ithal edilme oranı %74,9’a çıkmıştır. Bu olumsuz artışların önüne geçmek adına pasif sistemler ve enerji etkin tasarımlar daha verimli ve daha çok sayıda kullanılmalıdır. 

2.Bulgular

2.1 İklim Sığınakları

Bu araştırmada iklim sığınağı projelerinde kullanılan sürdürülebilir uygulamalar irdelenmiş ve bu uygulamaların İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsüne uyarlanabilmesi tartışılmıştır. Kullanıcıları yağış etkilerinden ve olumsuz hava koşullarından korumayı hedefleyen bu yaklaşım mavi, yeşil ve gri altyapılar olarak sınıflandırılmıştır. İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsü açık alanlarındaki sürdürülebilir çözümlerinde bu sınıflandırmanın kullanılması yanı sıra kullanıcılara işitsel ve görsel konfor sunulması da hedeflenmiştir.

2.1.1 Barselona İklim Sığınakları Projesi

Barselona’da artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar sebebiyle önlem planları yapan Kent Konseyi, İklim Sığınakları Ağı oluşturmaya karar vermiştir. Öğretmen ve öğrencilerin iklim değişikliği hakkında bilinç kazanması amacıyla projenin okul topluluklarında yapılmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda yapılan çalışmalar şunlardır:

Yeşil Altyapı: Açık alanlar yeşillendirilerek sert zemin hacmi azaltılmıştır. Yeşillendirme yapılırken doğal malzemeler kullanılmıştır. Bitki sayısı arttırılmış yeşil duvarlarla ve yeşil pergolalarla ısıl ve görsel konfor sağlanmıştır.

Mavi Altyapı: Çocukların suyla olan temasını arttırmak için açık alanlara su ögeleri eklenmiştir.

Gri Altyapı: Isıl ve görsel konfor sağlaması amacıyla pergolalar ile gölgelendirme yapılmış, yapıda güneş kontrol elemanları ve tenteler kullanılmıştır.

2.1.2. Paris OASIS Projesi

Paris’teki sıcaklık artışları, yoğun yapılaşma dolayısıyla oluşan kentsel ısı adası etkisi ve altyapı sorunlarından dolayı oluşan olumsuz etkilere yönelik Paris OASIS Projesi geliştirilmiştir. Okul bahçelerini ilkime uyarlı alanlar haline getirmeyi amaçlayan bu projede şu çalışmalar yapılmıştır:

  1. ·Okulların bahçeleri doğal ve geçirgen malzemeler kullanarak iklime uyarlı alanlar haline getirilmiştir. Bu geçirgen malzemeler suyun toplanıp kaynakların kontrollü kullanılmasını sağlarken kentsel ısı adasının engellenmesi yönünde olumlu etkiler göstermiştir.
  2. ·Mavi altyapı kapsamında bu açık alanlara serinletici su ögeleri eklenerek kullanıcılara ısıl konfor sağlanmıştır.
  3. ·Yeşil altyapı kapsamında ağaçlandırma yapılarak bitki çeşitliliği arttırılmıştır.
  4. ·Gri altyapı kapsamında açık alanlara her kesimden kullanıcıya hitap edecek şekilde açık alan donatıları eklenmiştir.

3. Değerlendirme ve Öneri

Bu örnekler doğrultusunda İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsü açık alanlarında mavi, yeşil ve gri altyapı olmak üzere üç ana başlıkta sürdürülebilir tasarımlar yapılacaktır. Öncelikle Tepekent Kampüsü’nün orta avlusu yeniden düzenlenecektir. Sert zeminden oluşan avlu hem verimsiz bir alan oluşturmakta hem de estetik olmayan bir görüntü sunmaktadır. Bir mekânın sürdürülebilir olmasının koşullarından biri alanın verimli kullanılması ve uyum sağlayabilmesi olduğundan bu avluda birden fazla aktiveye hizmet edebilecek dönüşebilen esnek mekanlar oluşturulacaktır. Okulun hem toplanma alanı hem konser alanı hem de sosyalleşme alanı olan bu avluda açık ve yarı açık tasarımlar yapılarak kullanıcılara hem iklime hem de aktiviteye uyum sağlayabilen mekanlar yaratılacaktır. Yarı açık alanların tasarımlarında tente ve açılıp kapanabilen mimari ögeler kullanılarak mekânın kullanımında maksimum verim sağlanacaktır. Bu mimari ögeler fotovoltaik panellerle bütünleşmiş tasarlanarak enerji tüketimini negatif yöne çevirecektir.

Avludaki sert zemin hacmi azaltılıp alan yeşillendirilecektir. Bitkilerin karbon emisyonunu azaltma etkisi yanında kullanıcılara sunduğu ısıl görsel ve işitsel konfordan yararlanmak da hedeflenmektedir. Doğal çevre analizleri doğrultusunda seçilen bitki türleri doğru şekilde konumlandırıldıklarında oluşturdukları gölgelerle kullanıcılara ısıl ve görsel konfor sunacaktır. Sert rüzgarlara maruz kalan avlu doğru peyzaj ögelerinin doğru yerlerde kullanılmasıyla rahatsız edici rüzgâr etkisini azaltarak ve tozları tutarak kullanıcılara işitsel ve ısıl konfor sağlarken solunum ve göz sağlığı açısından oluşabilecek olumsuz durumları önleyecektir. Avluya uygulanacak sürdürülebilir çözümler okul binasının avluya bakan cephelerindeki ısı kayıp ve kazançlarına dolaylı yoldan olumlu etki edecektir.

Kampüste atıl durumda bulunan alanlar kompost alanı olarak kullanılacaktır. Bu noktada Tepekent Kampüsü’nde bulunan gastronomi bölümüyle birlikte çalışılacaktır. Zemin katta bulunan gastronomi sınıfları ve sokak arasında kalan boş alan kompost kovalarının yerleştirildiği alana dönüştürülecektir. Birinci katta bulunan yemekhaneden gelen evsel atıklar ve gastronomi bölümünün evsel atıklarını geri dönüştürebileceği bu alan bahsedilen iki mekânın da en kolay şekilde ulaşabileceği şekilde düşünülmüştür. Yemekhanenin mutfağın oldukça yakın olan bu alana koridordan açılan bir kapıdan çıkılacaktır. Zemin kattaki gastronomi sınıfları da sol taraflarında kalan merdiveni kullanarak üst kattaki koridora ulaştıktan sonra yemekhane ile aynı aksı takip edeceklerdir. Sokak ve kompost alanı arasında kalan alana sık yapraklı köknar ve ladin ağaçları ekilerek görüntü kirliliğinin önüne geçilecektir.

Kotun en düşük seviyede olduğu kampüs alanları kullanılmamaktadır. Bu alanlarda eğimden yararlanarak su toplama dereleri tasarlanacaktır. Bu dereler yakınlarındaki bitkilerin sulanmasını sağlayarak hem su tasarrufu sağlayacak hem de çevresinde bitki topluluklarının oluşmasına fırsat vererek estetik bir görüntüsüyle beraber çevreci bir yaklaşım oluşturacaktır. Bu alan serinletici etkisiyle kullanıcılara ısıl konfor sağlayarak iklim sığınağı görevi üstlenecektir. Ayrıca kampüsün bulunduğu alan eğimli olduğu için bu dereleri ve drenaj sistemlerini oluşturmak için daha az hafriyat yapılıp daha az enerji harcanacaktır.

Okul binasında bulunan iç avlular halihazırda kullanılmamaktadır. Bu alanlar işlevlendirilerek esnek mekanlara dönüştürülecek ve peyzajlandırılacaktır. Yeri geldiğinde derslik yeri geldiğinde sosyalleşme alanı olarak kullanılabilecek bu mekanlar bu esnekliği açık ya da açık alan oluşturabilecek mimari ögelerin kullanılmasından alacaklardır. Orta avluya göre daha küçük bir alan olması, dört tarafının duvarlarla çevrili olması ve alanı çevreleyen duvarların yüksek olası sebebiyle fiziksel çevre kontrolünün sağlanması orta avluya göre daha kolay olan bu iç avlular derslik olarak yılın uzun dönemlerinde kullanılması açısından orta avlu ya da açık alanlara göre daha avantajlıdır. Örnek vermek gerekirse dört duvarla çevrili olması ısıl konforu sağlama açısından açık alanlara göre daha az zahmetlidir. Çünkü bu duvarlar kışın ısı kaybını engeller ve kullanıcıları olumsuz rüzgâr etkilerinden korur. Mekânın üstündeki açıklığın diğer mekanlara göre küçük olması sebebiyle olumsuz yağış etkilerinden korunması da daha az malzemeyle sağlanacaktır. Sürdürülebilir bir yaklaşım olan minimum yapı malzemesi kullanımı mekanı çevreleyen duvarların yüksek olası ile de ilişkilidir. Yüksek olan duvarlar güneş kırıcı görevi gördüğü için fazladan güneş kırıcı kullanmanın önüne geçilecektir. Bu durum yaz aylarında aşırı ısınmanın ve görsel konforu olumsuz etkileyen faktörleri azaltacaktır.

Mavi altyapı: Kotun düşük olduğu seviyede tasarlanacak su toplama deresi serinletici etkisiyle ısıl konfor sağlaması ve su tasarrufu sağlamasıyla mavi altyapı örneğidir.

Yeşil altyapı: Orta avluda ve iç avlularda yapılan yeşillendirme çalışmaları, su toplama deresi etrafında oluşturulacak bitki toplulukları ve kampüs alanı sınırlarında ağaç kullanımı; biyoçeşitlilik oluşturma, peyzaj ögeleri ile fiziksel çevre kontrolü sağlama ve karbon emisyonunu azaltma anlamında yeşil altyapı örnekleridir.

Gri altyapı: Orta ve iç avluda kullanılan yarı açık mekân yaratan mimari ögeler görsel ve ısıl konfor sağlaması yönünden fiziksel çevre kontrolü sağlarken birinci katta oluşturulan kompost alanları geri dönüşüme yaptığı katkı açısından gri altyapı örneğidir.

4. Sonuç

Bu çalışmada İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kampüsü açık alanları için tasarım önerileri geliştirilmiştir. Sürdürülebilir tasarım yaklaşımına sahip bu önerilerin yararları şu şekildedir:

  1. ·Bu projenin üniversite kampüsünde uygulanması hem fazla kişinin bilinç kazanmasını sağlayacak hem de durağan bir alan olmadığı için bu bilincin bir kültüre dönüşmesini sağlayacaktır.
  2. ·Öğrenciler ve eğitimciler için keyifli ve işlevsel mekanlar yaratan bu yaklaşım okulda geçirilen zamanı daha keyifli ve verimli kılacaktır.
  3. ·Mavi, gri ve yeşil çözümlerle kullanıcılara görsel, işitsel ve ısıl konfor sağlanacaktır. Bununla beraber yaratılan bu mekanlar iklim sığınağı olarak kullanılabilecektir.
  4. ·Yaratılan yeşil alanlarla kullanıcılara estetik ve konforlu mekanlar yaratılması dışında karbon emisyonunu azaltıcı etkilerinden dolayı bu tasarım fikirleri küresel çapta sürdürülebilir bir yaklaşımda bulunacaktır.
  5. ·Yapılacak uygulamalar kentsel ısı adası etkisini azaltacaktır.

İklim değişikliğinden oldukça etkilenen bir iklim kuşağında bulunan Türkiye’de buna benzer projelerin geliştirilmesi ülkemizin kaynaklarını daha uzun süre kullanmasını sağlarken enerjide dışa bağımlılığını azaltacaktır. Özellikle okul binaları ve kamusal alanlarda geliştirilecek projeler toplumsal bilinç oluşmasına katkı sağlayacaktır. İklim değişikliğini hissettiğimiz bu günlerde yapılacak bu tarz projeler İstanbul gibi kentsel ısı adası etkisinin arttığı büyük şehirde yaygınlaştırılmalıdır.







27 Nisan 2023 Perşembe

ÇEVRE KİRLİLİĞİ: ERGENE HAVZASI ÖRNEĞİ VE ENERJİ ETKİN BİNA YAKLAŞIMLARI

TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN SEBEPLERİ

      İnsanoğlu tarihsel süreç içerisinde bulunduğu çevreyi doğanın zenginliklerinden yararlanarak sürekli değiştirmiştir. Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesiyle günümüzün temel sorunlarından biri haline gelen çevre kirliliği sadece bugün değil sanılanın aksine geçmişte de zararlı etkilerini göstermiştir. Eski toplumlarda kişi kendini doğanın bir parçası olarak kabul ettiği için insan kaynaklı çevre kirliliğinin daha az olmasına karşın insanın doğaya hükmedebileceğini düşündüğü günümüz toplumlarında ekonomik-siyasi politikalar, sanayileşme, kentleşme vb. sebeplerden dolayı çevre kirliliği artmış ve engellenmesi güç boyutlara ulaşmıştır. Gezegenimizin oluşum sürecinde karbondioksit varlığının yüksek olduğu dönemlerde, sera etkisi hava kirliliğine yol açsa da bu kirliliğin bir bölümü yine insan kaynaklı olmuştur. Öyle ki ormanların tahrip edilmesiyle yaşanan erozyon ve iklim değişikliği bazı toplumların tarım alanlarının yok olup kıtlığa sürüklenmesine bazı toplumların da doğal kaynaklarını kontrolsüz ve aşırı kullanımı sebebiyle uygarlıklarının sonunun gelmesine sebep olmuştur. Sanayi Devrimi ile artan çevre kirliliği ve doğal kaynakların tükeniş hızı insanoğlunun bu duruma karşı önlemler alıp çözümler üretmesini sağlasa da bu çözümler sürdürülebilir olmamış ve çevre kirliliği günümüze kadar artarak devam etmiştir.
    
   Dünya’da 1950’lerde sanayileşmeye bağlı çevre kirliliği artarak tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Kendi tarım alanlarını, sularını ve havasını kirletmek isteyemeyen Avrupa ülkeleri sanayilerini üçüncü dünya ülkelerine taşırken Türkiye’nin o yıllardaki ekonomik politikası ithal ikamesine dayanan bir sanayileşme politikası olmuştur. 1980’lerin başında neoliberal ekonomik politikaları benimsemeye başlayan Türkiye üretimde daha rekabetçi bir tutum sergilemeye başlamıştır. Bu tutum fabrikalardaki atıkların çevreye verdiği zararı arttırmakla beraber atık denetiminin göz ardı edilmesine sebep olmuştur. Sanayileşmenin arttığı bölgelerde nüfus artışından dolayı doğal kaynaklar kontrolsüzce tüketilmeye başlanmış ve bu nüfus artışı sebebiyle oluşan yoğun yapılaşma kentsel ısı adası etkisini arttırmıştır. Çok sayıda inşaat faaliyetinin bulunduğu bu alanlarda yapılan binalar, inşa edilme ve işletme süreçlerinde enerji kaynaklarının %40’ını, malzeme kaynaklarının %30’unu ve tatlı su kaynaklarının %16’sının tüketimine sebep olmuştur. Tek başına karbondioksit salınımının %35’ine sebep olan inşaat sektörünün yıkım ve afet sebepleriyle oluşturduğu atıklar yer israfına ve zararlı gazların salınımlarına yol açmıştır. Yoğun yapılaşmanın olduğu bölgelerde inşa edilen yapıların büyük bir bölümünü betonarme yapılar oluşturmaktadır. Bu yapılar yüksek sera gazı salınımını yapan çimento içermektedir ve çimento üretiminde ısıl işlem gerektiren aşamalarda fosil yakıtlar kullanılmaktadır. Bunların dışında nakliyatta ve ulaşımda kullanılan fosil yakıtlar da doğayı olumsuz etkilemektedir.
    
   Çevre kirliliğinin diğer sebeplerine baktığımızda sanayileşme kaynaklı enerji ihtiyacının artışını, kimyasalların ve fosil yakıtların yoğun kullanımını; yanlış politikalar yüzünden kentleşme ve göç sorunlarının yaşanmasını; değişen dünyayla gelen farklı tüketim alışkanlıklarını görmekteyiz. Hızlı üreten ve kontrolsüzce tüketen günümüz toplumu yeterince çevre bilincine sahip olmamakla birlikte son yıllarda çevreci yaklaşımlar popülerlik kazanmaya başlamış; çeşitli kurum, kuruluş ve derneklerle iyileştirici çözümler ortaya konmaya başlanmıştır.
 

  ÇEVRE KİRLİLİĞİ: ERGENE HAVZASI ÖRNEĞİ

    Ergene Nehri Trakya’da bulunan ve Ergene Havza’sını besleyen; kaynağı Yıldız Dağları olan bir akarsudur. İstanbul’daki sanayi yapılarının şehrin kapasitesini aşmasıyla 1980’li yıllarda sanayi bölgesi Çorlu-Çerkezköy-Lüleburgaz hattına kaymıştır. İstanbul’a yakınlığı ve engebesiz arazisi nedeniyle sanayi bölgesi olarak tercih edilen bu 2500 civarı sanayi işletmesi bulunmaktadır. Sanayileşme ile doğru orantılı artan nüfus ve yapılaşma bölgeyi birçok açıdan olumsuz etkilemiştir. Ulaşım kolaylığı ve ilk yatırım maliyeti açısından avantajlı olan Trakya’da oluşturulan sanayi bölgesi uzun vadede Ergene Nehri’ni zehirlemiş ve tarım alanlarının kalitesini düşürmüştür. Türkiye’nin çeltik, ayçiçeği ve buğday üretiminin büyük bir kısmını karşılayan Ergene Havzası günümüzde verimi düşük ve ciddi hastalıklara yol açan bir havza haline gelmiştir. Bazı kolları kullanılamayacak kadar kirlenmiş olan Ergene Nehri yoğun oranda kimyasal madde barındırmakta ve bu maddeler kansere yol açabilmektedir. Bölgede bulunan fabrika bacalarından çıkan gazlar hem havayı kirletmekte hem de kötü bir koku yaymaktadır.  Tarım alanları, hava ve sulardaki bu kirliliğin temel sebebi bölgedeki sanayi yapılarının birçoğunun atık arıtma tesislerinin ve filtreleme sistemlerine çok geç sahip olması; sahip olanların da bu tesisleri kullanmamasıdır.

ENERJİ ETKİN BİNA YAKLAŞIMLARI

        Günümüzde etkilerini iyice göstermeye başlayan iklim krizi, doğal kaynakların azalarak tükenme noktasına gelmesi, fosil yakıt kullanımının çevreye gittikçe zarar vermesi, savaş ve olağanüstü durumlarda enerjiye erişimin zor ve pahalı olması gibi nedenlerden dolayı “enerji etkin bina “kavramı ortaya çıkmıştır.  “Ekolojik Bina “, Yeşil Bina “, 0 Enerji Bina “gibi isimlerle de adlandırılan bu mimari yaklaşım, temelde kendi enerjisini kendi üreten ve bu enerjiyi yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayan binalar tasarlamaktır. Yapılacak binaya ilişkin fiziksel ve doğal çevre analizleri doğrultusunda uygun tasarım yapılıp, doğru malzeme ve bileşenler kullanılarak inşa edilen bu yapılar kullanıcılara görsel, ısıl, işitsel konfor sunmayı hedeflemiştir. Üretim maaliyeti aktif binalar göre daha yüksek olsa da uzun vadede tasarruf sağlayan bu binalar hem ekonomiktir hem de sürdürülebilirlik ilkelerine uyum sağlamaktadır. Binanın tasarımının yanında yenilenebilir enerji üreten bileşenleri (rüzgargülü, fotovoltaik panel) de barındıran bu binalar hem kullanıcılar hem de gezegen için oldukça avantajlıdır. Fosil yakıtların yoğun kullanımından dolayı oluşan çevre kirliliği, kaynakların azalması ve “enerji etkin binaların “uzun vadede ekonomik ve sürdürülebilir olmasından dolayı bu yaklaşımın yakın zamanda tasarım konsepti olmaktan çıkıp yapının sağlam, ekonomik ve estetik olması gibi temel ilkelerin yanında yer alacağı yüksek bir ihtimal taşımaktadır.

      İnşa edilen binaların çok büyük bir kısmı aktif sistemler kullanılarak inşa edilmiştir ve bu binalar enerji kaynağı olarak fosil yakıtları kullanmaktadır. Birincil enerji tüketiminin %40’ından sorumlu olan binalar, tükettikleri yakıtlar dolayısıyla küresel iklim değişikliğine ve sera gazlarının artmasına sebep olmaktadır. Yaşanan petrol krizleri, karbon emisyonunu azaltma çabaları, ülkeler adına enerji kullanımında dışa bağımlılığı azaltma isteği ve ekonomik nedenlerden dolayı enerji etkin binalar hususunda çalışmalar başlamıştır. Kullanıcılara ve çevreye sağladığı faydalar açısından enerji etkin binalar, günümüzün ve geleceğin temel tasarım prensipleri arasında yer almaktadır. Özellikle enerji açısından dışa bağımlı olan ülkemizde pasif sistemlerin kullanımı zorunluluk taşımalıdır. Birincil enerji kaynaklarının kullanımının yıllar içinde arttığı ülkemizde bu enerji kaynaklarının kullanımı 2000-2015 yılları arasında %64 artmış ve bu enerji kaynaklarının ithal edilme oranı %74,9’a çıkmıştır. Bu olumsuz artışların önüne geçmek adına pasif sistemler ve enerji etkin binalar daha verimli ve daha çok sayıda kullanılmalıdır.

                                                                                                SONUÇ

    Dünya’nın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’nin kuzeybatısında bulunan Ergene Nehri’nin zehirlenmesi tüm dünyanın bu durumdan kötü etkileneceği anlamına gelmektedir. Ülkelerin ve dünyanın zarar gördüğü bu tür durumların başlıca sebebinin maddi hırslar ve çevre bilincinin eksikliğinden kaynaklandığı görülmektedir. Ergene Havzası örneğinde görüldüğü üzere bu durum ülkelerin doğal kaynaklarını tüketmekle kalmamakta ekonomik zorluklar ve sağlık problemlerine de yol açmaktadır. Son yıllarda ülkemizde ve dünyada sanayileşme kaynaklı çevre kirliliğine çözüm getirmek amacıyla çalışmalar ve araştırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan enerji etkin bina yaklaşımı şahıslar ve gezegenimiz adına birçok fayda taşımaktadır. Yasalar, anlaşmalar ve düzenlemelerle konunun ciddiyetinin farkına varılmakta; sertifikalar ile de bu uygulamalar desteklenmektedir. 
                                                                                                                                                                  

                                                                                                                                                               Irmak Sönmez

KAYNAKÇA

·        Aydın, Ö. (2019, Ocak 4). Binalarda Enerji Verimliliği Kapsamında Yapılan Projelerin . Mimarlık Ve Yaşam Dergisi, s. 55-68.

·        FROM ZERO TO HERO. (2019). Wise Energy Use Volunteering Scheme for Youngsters. Ankara: Doğa Yayınları.

·        Göksal, T., & ÖZBALTA, N. (2001). ENERJİ KORUNUMUNDA 'DÜŞÜK ENERJIL1 BİNA' TASARIMLARI. II. Çevre ve Enerji Kongresi, (s. 26-30).

·        MANİOĞLU, G., & Yılmaz, Z. (2002, Eylül 1). Bina kabuğu ve ısıtma sistemi işletme biçiminin ekonomik analizi. itü dergisi, s. 22.

·        ÖZBALTA, T. G. (2019). Yaklaşık Sıfır Enerjili Binalar Ve Yerleşimler. 2-6.

·        YÖNTEM, S. T. (2016). Çevre Dostu Binalarda Enerji. Ankara: IDEKAF

·        DENİZ, M. H. (2010, Mayıs 31). SANAYİLEŞME PERSPEKTİFİNDEKENTLEŞME VE ÇEVRE İLİŞKİSİ. COĞRAFYA DERGİSİ, s. 95-105.

·        KOCAMAN, H., AKIN, Y. K., & OĞUZHAN, A. (2011). Trakya’da Ergene Nehri Kirliliğinin Tarım Üretimine Olan Etkisi: Edirne Örneği. Edirne: Karadeniz Fen Bilimleri Dergisi .

·        KUBAŞ, A. (2017, Aralık). Tekirdağ İlinde Sanayileşme ve Çevre Yönetimi. Social'Sciences'Research'Journal, s. 109-112.

·        PINARBAŞI, A., & PALA, M. (2014). Proposed Solutions to Environmental Concerns in the Construction Industry. 2. ULUSLARARASI ÇEVRE VE AHLAK SEMPOZYUMU (s. 653-654). Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi Yayınları.

21 Aralık 2022 Çarşamba

BİR YAPIM YÖNTEMİ OLARAK TÜNEL KALIP SİSTEMİ

 BİR YAPIM YÖNTEMİ OLARAK TÜNEL KALIP SİSTEMİ

               İkinci Dünya Savaşı'nda yıkılan yapıların yerine, hızlı bir şekilde yeni yapılar inşa etmek için geliştirilmiş olan tünel kalıp sistemi, savaşlar ve depremler yüzünden azalan yapı stoğunu arttırmak amacıyla dünyada 1950'lerden beri kullanılan bir yapım sistemidir. Türkiye'de 1970'lerden beri kullanılan bu yapım sistemi daha çok toplu konut projelerinde kullanılmakla beraber baraj, su kulesi, fabrika bacası gibi yüksek yapılar inşa etmek için de kullanılmaktadır.

          Tünel kalıp sistemi, betonarme taşıyıcı döşeme ve duvarların düzgün yüzeyli çelik kalıplar kullanılarak tek seferde dökülmesini sağlayan rasyonalite edilmiş bir yapım yöntemidir. Bu sistemde duvarlar ve döşeme aynı anda dökülmekte ve  duvarlar perde duvar görevi görmektedir yani taşıyıcıdır. Bu da, bu sistemle inşa edilmiş yapıların depreme karşı dayanıklı olmasını sağlamaktadır. Dökülen beton kür yoluyla kısa sürede mukavemet kazandığı için hızlı bir şekilde üst kotta beton dökümüne geçilebilmektedir. Döşeme ve duvar dışındaki elemanların yapımı  geleneksel ya da prefabrike yapım yöntemleriyle gerçekleştirilebilmektedir. 

          Tam tünel kalıp ve yarım tünel kalıp olmak üzere iki türü olan bu yapım sisteminde, sistem kirişsiz olduğundan 5-6 metreden fazla açıklık geçilmesine izin verilmez. Tam tünel kalıp, kesitte ters U şekline benzerken yarım tünel kalıp ters L şekline benzemektedir ve iki yarım tünel kalıp yan yana getirilerek tam tünel kalıp oluşturabilir. Bu açıdan baktığımızda yarım tünel kalıp tasarım anlamında tam tünel kalıptan daha esnek davranabilmemizi sağlar. 

             Tünel kalıp sistemlerde dikkat edilmesi gereken en önemli husus standardizasyondur. Modüler ve tekrar eden tasarımlar, standart kalıpların kullanılmasını sağlayacağından maliyeti düşürür. Bu yapım sisteminde sadece çelik kalıplar  kullanılır ve çeliğin maliyeti yüksek olduğu için bu yapım sistemiyle inşa edilen yapılar modüler plan şemasına sahip yapılardır. 

         Kendini kısa sürede amorti eden bu yapılarda dikkat edilmesi gereken bir husus da tesisat boşluklarıdır. Duvarlar betonarme olduğu için sonradan tesisat boşluğu açılamaz bu yüzden yapının tesisat boşlukları proje aşamasında çok iyi belirlenmelidir. Ayrıca duvarlarda bulunan demirin yarattığı faraday etkisinden dolayı telefonlar iyi çekmeyebilir. Bunun dışında bu sistemle üretilen yapıların her duvarı perde duvar olmak zorunda değildir, bazı duvarlar tuğla duvar olabilir.

       Türkiye'de tünel kalıp sistemle inşa edilmiş ilk toplu konut projesi Ankara'daki Türk-İş Bloklarıdır. TEM Otoyolu'nun yanındaki yüksek katlı toplu konutlar, TOKİ'ler ve son yıllarda inşa edilmiş birçok toplu konut da bu sistemle inşa edilmiştir.

                 

            Hız, maliyet ve dayanım açısından son derece avantajlı olan bu yapım yöntemi, tasarım anlamındaki kısıtlanmalarından dolayı yapıların özgünlüğünü azaltmaktadır. Doğru yerde ve doğru projede kullanıldığında çok faydalı olduğunu düşündüğüm fakat yerin ruhunu hiçe sayan toplu konutlar üreten bu yapım yöntemi hakkında siz neler düşünüyorsunuz, projelerinizde kullanmak ister misiniz ?




''Bloklar gecede canavar gibi yükselmişti. Gövdelerindeki dairelerinin bazılarının lambaları açıktı. Tuhafıma gitti. Numaralarını tahmin etmeye çalıştım. 8, 33, 49. 61...''     

 Zeki Demirkubuz-C BLOK

                                                                 

                                                                                                                                                Irmak Sönmez 



18 Aralık 2022 Pazar

TARİHİ ÇEVREDE ÇAĞDAŞ YAPILAŞMA: CUMHURİYET DÖNEMİ ÖRNEKLERİ

TARİHİ ÇEVREDE ÇAĞDAŞ YAPILAŞMA: CUMHURİYET DÖNEMİ ÖRNEKLERİ

   İstanbul'un fetihten sonra kurulmuş ilk semti olma özelliği taşıyan Saraçhane semti, Fatih'te bulunmakta ve Zeyrek-Aksaray-Şehzadebaşı-Kıztaşı dörtgeni arasında bulunmaktadır. Çok katmanlı bir yapıya sahip olan bu alanın ilk katmanı Bizans Dönemi'dir. Bu katmana ait önemli yapılardan biri şu an Zeyrek Camii olan Pantokrator Kilisesi'dir. Bu döneme ilişkin bir diğer önemli yapı da Valens Su Kemeridir. Latin istilasında büyük oranda harap olmuş bu su kemeri İstanbul'un fethi sonrası tamir edilmiş ve tekrar kullanılmaya başlanmıştır. İkinci katman olan Osmanlı Dönemi'nde de bölgeye çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Bu eserlere örnek olarak 1596 yılında yapılmış olan Caferağa Medresesi ve 1878 yılında yapılmış olan Şeb Sefa Hatun Külliyesi verilebilir. Ayrıca bu dönemde Pantokrator Manastırı Kilisesi  camiye dönüştürülmüştür.

ATATÜRK BULVARI'NIN AÇILMASI VE DEĞİŞEN KENT DOKUSU

      Halk arasında kırk metrelik yol olarak adlandırılan Atatürk Bulvarı'nın yapımına cumhuriyetin ilk yıllarında başlanmış olup günümüzde de İstanbul'un ana arterlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Tarihi Yarımada ve Galata arasında bağlantı kuran ve zamanın ihtiyaçlarından olan bu bulvar Fatih ve Eminönü'nü ikiye ayırıp tarihi dokuyu zedelemiştir. Bunun yanı sıra bulvarın açılması, bu çevrede yapılacak olan çağdaş yapılar adına mimari proje yarışmalarının açılmasına önayak olmuş bu da üçüncü katman olan Cumhuriyet Dönemi yapılarını ortaya çıkarmıştır. Yazımızın ilerleyen kısımlarında bu dönemde yapılmış mimari eserleri inceleyip tarihi çevreyle olan bağlantısını irdeleyeceğiz.

İBB SARAÇHANE BELEDİYE SARAYI

   1953 yılında açılan bir mimari proje yarışması sonucunda inşa edilen İstanbul Belediye Sarayı Nevzat Erol'un tasarladığı bir Cumhuriyet Dönemi yapısıdır. İki ana kütleden oluşan yapı, hemen hemen aynı yıllarda yapılan İstanbul Hilton Oteli ile birlikte Türkiye'de uluslararası üslubun kullanıldığı ilk örneklerden biri olmuştur.

  Yapıyı tarihi çevreyle olan ilişkisi açısından incelediğimizde gözümüze ilk çarpan, çatı örtüsünde kullanılan detaylar oluyor. Bu detaylardan ilki dört katlı bloktaki haç tonoz biçimindeki çatı örtüsü, ikincisi ise on bir katlı bloktaki beşik tonoz biçimindeki çatı örtüsüdür. Mimar bunu yaparken tarihi çevrede yeni yapı yaklaşımlarından biri olan yorumlama yaklaşımını benimsemiş ve yapının karşısındaki Şehzade Camii'ne atıfta bulunmuştur. Camideki kubbe formunu stilize ederek, tasarladığı yapıda çatı örtüsü olarak kullanmıştır. Aynı zamanda yalın bir yapı tasarlayarak bu yapının, Şehzade Camii'nin ihtişamını gölgelemesini engellemiş ve tarihi esere saygı gösteren bir yaklaşımda bulunmuştur. 

İSTANBUL MANİFATURACILAR ÇARŞISI

  1957 yılında açılan şehircilik yarışmasının sonucunda Doğan Tekeli-Sami Sisa-Metin Hepgüler ortaklığınca tasarlanan projenin temeli 1960 yılında atılmıştır. Atatürk Bulvarı'nın hemen yanındaki dikdörtgen eğimli arazi için tasarlanan yapının yapılma amacı Kapalıçarşı'nın esnaflar açısından yetersiz kalması olmuştur. Altı bloktan oluşan yapı, avlulu ve geçirgen bir yapıya sahip olmasıyla beraber içinde modern sanat eserleri taşıması açısından açık hava müzesi niteliğindedir.

    İMÇ'nin tarihi dokuyla olan ilişkisine baktığımızda Süleymaniye Camii ve semtle olan ilişkisinin, yapının tasarım yaklaşımını belirlediğini görüyoruz. Yapının bulvara bakan cephesinde kullanılan küçük balkonların geleneksel Türk evlerinde bulunan cumbaların stilize edilmiş hali olduğunu anlıyoruz. Balkonlarda kullanılan güneş kırıcılardaki motiflerin de eski yapılarda kullanılan kepenklerin motiflerine benzemesinin yanı sıra tarihi dokuya saygı duyan bu yaklaşım kendini ölçekte de göstermektedir. Süleymaniye'yi gölgelememek adına belirlenen yatay ve yalın mimari yaklaşımıyla birlikte, arazi içindeki mezar ve türbeleri de koruyan tasarım tarihe olan saygısını bir kez daha yinelemiştir. Bulvarın hemen yanında olduğu için belirli bir büyüklükte olan kütle, ihtişamlı Süleymaniye ve küçük ölçekteki sivil mimari yapıları arasında geçiş ölçeği oluşturmuştur. Yapıda kullanılan brüt beton ve tasarımıyla replikadan uzaklaşan yapı, yorumlama yaklaşımıyla tarihi çevreye uyum sağlamıştır.

ZEYREK SSK TESİSLERİ

     Sedad Hakkı Eldem'in 1962 yılında SSK için tasarladığı kamu yapıları kompleksi, 1986 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne layık görülmüştür. Yapı çok kütleli olarak tasarlanmıştır ve farklı büyüklükteki bu kütleler yokuş başına doğru küçülerek eğime entegre olmuştur. Bu durum yapıyı dinamik hale getirmiştir.

   Yapıyı tarihi çevre dokusunda incelediğimizde binanın dinamik yapısı ve farklı saçak kotlarıyla oluşturduğu hareket, yapının çevresindeki sivil mimari örnekleriyle uyum sağlamasını ve bağlamdan kopuk olmayan -yere ait- bir yapı olmasını sağlamıştır. Cephedeki dolu-boş oranı ve cephe düzeni, Zeyrek evlerinin stilize edilmiş cephe düzeni olup çağdaş yapıya uygun şekilde yorumlanan çıkma ve saçaklarla geleneksel Türk evlerine atıfta bulunmuştur.


                                                                           SONUÇ

      Atatürk Bulvarı'nın açılmasıyla başlayan tarihi çevrede yeni yapılaşma, bölgenin üçüncü katman yapılarını oluşturmuştur. Bu yapıların çağdaş yapım yöntemleri ve çağdaş malzemeler kullanılarak yapılmış olunmasına karşın tasarım yaklaşımı olarak tarihi çevreyle uyum sağlaması açısından yorumlama tekniği (stilizasyon) kullanılmıştır. 


Bana göre tarihi çevreyle uyum ve sosyal sürdürülebilirlik açısından en başarılı yapı Sedad Hakkı Eldem'in tasarladığı Zeyrek SSK Tesisleri'dir. Siz neler düşünüyorsunuz ?


Son olarak;

''sen uyu uyanmasın istanbul uyusun

karagümrük uyusun fatih uyusun

atatürk bulvarı'nda rüyalar büyüsün''

                                 atttila ilhan

                                                                                                                                                Irmak Sönmez



16 Aralık 2022 Cuma

LEVENT'İN DEVLERİ: ZORLU CENTER VE KANYON AVM'NİN İNCELENMESİ

LEVENT'İN DEVLERİ: ZORLU CENTER VE KANYON AVM'NİN İNCELENMESİ

       Mimari yapı dendiğinde her ne kadar akıllara tarihi eserler ve gösterişli yapılar gelse de irdelenmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer yapı grubu da AVM'lerdir. Günümüzde toplumun tüketim toplumu haline gelmesi nedeniyle AVM'ler bizler için birincil! ihtiyaç haline gelmiş olup özellikle İstanbul'da adım başı dış dünyadan kopuk modern çarşılarla karşılaşmaktayız. Bu yazıda Levent'te bulunan iki büyük alış-veriş merkezini karşılaştıracağız.

ZORLU CENTER

        Tabanlıoğlu Mimarlık Ve Emre Arolat Mimarlık (EAA) tarafından tasarlanan Zorlu Center; içinde kültür merkezi, konut, alışveriş merkezi ve konser alanı barındıran kompleks bir yapıdır. Farklı birimlerin birbirinden ayrıldığı fakat alışveriş merkezi alanında ana yaya sirkülasyonunun ikincil sirkülasyonlarla kesiştiği bu kompleks, kullanıcılara alışveriş merkezinin vaatlerinden olan gezinti imkanını sunarken merkezinde AVM alanı bulunan ve farklı fonksiyonlara (konut, konser alanı) uzanan yollarda kullanıcıların yaşayacağı olası karışıklıkları önlemektedir. Zemin katta mağazalar ve meydan arasında bulunan cam giydirme cephe gün ışığını kullanmakta yarar sağlamakla beraber ısı geçişini kademelendirmiş olup doğal ve yapay ortam arasında geçiş sağlamıştır. Bununla birlikte kompleksin kendi içinde bir meydana sahip olması cadde ile yapı grubu arasında geçiş sağlamaktadır. Bu özelliklerle beraber ulaşım ağına yakın olması Zorlu Center'ı cazip kılmaktadır.                                               

     Buna karşın yapının girişleri zor okunmaktadır ve ilk defa kullananlar için karışıklığa yol açmaktadır. Ayrıca yapının Beşiktaş'a bakan cephesinde büyük ve yüksek kütleler bulunmaktadır bu da kent silüetini bozmaktadır. Kütle; Levent'e bakan cephede ne kadar yerin ölçeğine uygun duruyorsa bu cephede o kadar o kadar bağımsız durmaktadır.



KANYON AVM

     Jerde Partnership ve Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan yapı tıpkı Zorlu Center gibi karma bir yapıdır. Yapının girişi kolay algılansa da Büyükdere Caddesi'nin erişim sıkıntısı Kanyon'a ulaşımda zorluklar çıkarmaktadır. Tasarım fikri organik formlar kullanarak kullanıcıya doğal bir gezinti deneyimi yaşatmak olsa da sirkülasyon her katta iki yerde kesintiye uğramakta bu da kullanıcı için mekanın sıkıcı ve yinelenen güzergahlar içeren bir alan olarak algılanmasına neden olmaktadır.

    Tasarlanan kütle diyagonal bir kesitle parçalanmış olup kullanıcılara yarı açık mekan deneyimi yaşatıp her mevsim ziyaret edilme vaadi sunmaktadır. Fakat mekanda istenilen hava sirkülasyonu hissedilmemekle beraber soğuk havalar için de pek uygun olmamaktadır. Hava sirkülasyonunu hissederken mekanı dış etkilerden koruma fikriyle yola çıkılan parçalanan kütle tasarımı, amacına uygun davranmamaktadır. Çünkü yapının yatay ve düşey kesitlerinde elemanlar örtüşse de yapının yanal açıklıkları dış etkilerden (yağmur, kar, rüzgar) oldukça etkilenmektedir. Düşey etkilerden olan kar ve yağmur rüzgar etkisiyle eğim aldığında tasarım amacı devre dışı kalmakta ve her koşulda kullanıma uygun olmamaktadır.

    Buna karşın yapı grubundaki ofis binasının AVM'ye bakan cephesinde kullanılan güneş kırıcılar, AVM içindeki korkuluklarla uyum sağlamıştır. Yapıda bolca cam kullanılması da iki cephesi kapalı olan ve yapı grubunun merkezinde kalan görece küçük AVM alanının gün ışığı almasını sağlamıştır.

                                  

                                                                                                                                                                                  Irmak Sönmez

TÜRKİYE'DE SOSYOEKONOMİK DİNAMİKLERİN DEĞİŞİMİ VE BU BAĞLAMDA KENTLEŞME 2

 Değişen Hayat Tarzı Ve Yeni Seçkinler

    1990’lı yıllara gelindiğinde ilk olarak göze çarpan şeylerden biri işadamlarının değişimi ve iş dünyası-iktidar-medya üçlemesinin fazlaca gündeme gelmesidir. Ülkemizin bir kesiminin burjuvalaştığı bu döneminde işadamlarının mekânsal ve yaşayış biçimi olarak ‘elit’ olma yolunda ilerlediği bu dönemde bazı gazeteci ve köşe yazarları da bu çaba içerisinde olmuşlardır. ‘Yeni elitlerin’ üçüncü kolunu da yeni gelen siyasi yapılaşma ve liderler oluşturmaktadır ve bu sürece yön vermektedirler.

    Tüketimin temel alındığı bu dönemde reklamcılık ve medya büyük önem kazanmış olup bu işadamları toplumda ’akil adam’ olarak yer etmeye başlamıştır. Yeni ve eski seçkinlerde çocuğunu yurtdışında okutmak bir statü gösterisi sayılmaya başlanmıştır. Yeni seçkinler yani şu anki siyasi iktidar çevresinde gelişen seçkin grubun ve eski dönem seçkinlerinin büyük benzerlikleri bulunmaktadır. İçselleştirilmeden edinilmeye çalışılmış sanat zevki, spor alışkanlıkları, nostalji tutkunluğu (Pera), Amerika ve Batı özentiliği buna örnek verilebilir.

    Seçkinlerin üstten bakan tutumunun sonuçlarından biri de mekânsal ayrışmadır. İstanbul’un Amerika kopyası olması sürecinde seçkinlerin ‘kara kalabalıktan’ uzaklaşma isteği temel motivasyon olmuştur. Şehrin çeperleri onların refah içerisinde yaşayacakları ‘şehircikler’ olurken iş merkezleri şehrin merkezinde yer alacaktır.  

2001 Krizi Ve Sonrası

    Krizden en çok etkilenen 80 ve 90’ların seçkinleri olsa da ekonominin düzelmesiyle kısa süre yaşadıkları ‘mütevazı’ hayatı terk edip tekrar eski günlerine dönmüşlerdir. Fakat Özal’ın orta direğe sunduğu ‘köşeyi dönme fikri’ işe yaramamış bununla beraber toplumsal değerlerde, anayasal düzende ve ekonomide geri dönülmez şekilde tahribatlar olmuştur. Elitler yani piramidin tepesindekiler lüks rezidanslarında hayatlarına devam edip kendi içlerinde kalırken orta direk yok olmuş ve topluma; taban tabana zıt ve halka üstten bakan iki seçkin kesim, elitliğin tek kıstasının para olduğu varsayılan bir algı, kötü bir şehircilik ve sonu gelmeyecek gibi görünen bir dış borç bırakmıştır.

    80’li yıllarda başlayan Amerikan hayranlığı 2001 krizinin etkisiyle Türkiye’nin aleyhine işlemeye başlamıştır. Artan işsizlik ülkenin iyi yetişmiş genç neslinin beyin göçüne sebep olmuştur. Anadolu’yu İstanbullulaştırma hedefindeki Kemalist elitler 27 mart 1994 yerel seçimleri sonrası hayal kırıklığına uğramışlar ve siyasal İslam cephesinin İstanbul’u Anadolulaştırmasını izlemeye başlamışlardır.


                                                                                                                                                                              Irmak Sönmez

TÜRKİYE'DE SOSYOEKONOMİK DİNAMİKLERİN DEĞİŞİMİ VE BU BAĞLAMDA KENTLEŞME



TÜRKİYE'DE SOSYOEKONOMİK DİNAMİKLERİN DEĞİŞİMİ VE BU BAĞLAMDA KENTLEŞME


    Türkiye`de 1980 sonrası dönemde değişen devlet-piyasa ilişkileri ve bununla beraber gelen yoksullaşma etrafında şekillenen kentleşme sürecinde, neoliberal politikalar etkisini artırırken kırsaldan kente göç eğiliminde artış gözlemlenmiştir.
   
    Bu artış, gelir dağılımında orantısızlık, hizmet ve rant dağılımında eşitsizlikler yaşanmasına sebep olmuştur. Yeni üst sınıf, kentteki alt sınıfın artışının kalabalığı, suçu ve güvensizliği artırdığı düşüncesiyle kentleri terk edip sınırları belirlenmiş güvenli ve her türlü gereksinimlerini belirledikleri sınırlar içinde karşılayabilecekleri alanlar yaratıp buralar yerleşmişlerdir. Bu yapılanmalar üst sınıfı kentten uzaklaştırmış olup halktan kopuk bir hale getirmiştir. Diğer yandan alt sınıf yeni gelenin sırtına basma politikasıyla rant sağlama çabasına girişmiştir.
   
   Bu bağlamda yazımın konusu mekânsal ayrışmaya iten nedenler ve bunların sonuçlarıdır. Yazımın sonucu bize değişen ekonomik politikaların göç, yoksulluk ve gettolaşma üzerindeki artışını ve artan yoksulluğun marjinal yoksulluktan çıkıp normalleştiğini; üst sınıfın kentten uzaklaşıp bir nevi turist* olma çabalarını göstermektedir.


24 OCAK KARARLARI VE GETİRDİKLERİ

     1970’li yıllarda tüm dünyayı etkileyen petrol krizi, ülkemize uygulanan ambargo, ithal ikamesine dayanan mevcut sanayileşme politikasının getirdiği sorunlar, ülkemizde enflasyonun üç haneli rakamlara ulaşması, döviz sıkıntısı ve karaborsacılık tipik bir IMF uyum programı olan 24 Ocak Kararlarının alınmasına önayak olmuştur. 24 Ocak Kararları, devletin ekonomideki hakem rolünü terk edip neoliberalizmin ülkemize giriş yapmasına sebep olan yerli malı, yurdun malı anlayışının terk edildiği kararlardır. Kırsaldan kente göçün , kentte oluşan sosyoekonomik ve sosyokültürel bozulmanın temel taşı olan bu kararlar Türkiye’nin serbest piyasaya girişinin ilk adımıdır. 
     
    Devletin üretimdeki payının azaltılması bu kararların birincil sonucudur. Devletin ekonomideki rolünün kısıtlanması özellikle imalat sanayisi olmak üzere kamu yatırımları\üretimlerinin azaltılmasıyla yapılmıştır. Devlet yatırımlarından ziyade altyapı yatırımlarının ağırlık kazandığı bu dönemde devlet fabrikalarının faaliyetleri durdurulmuştur. Bunun yanı sıra korumacı politikanın ithalat kısıtlamaları kalkmış ve ciddi ithalat indirimleri uygulanmıştır. Bu uygulamalarla piyasa kısa süreliğine rahatlasa da özel sektörü canlandırmak adına alınan borçlar kontrol edilememiş ve ekonomimiz zamanla yerelliğini kaybetmiş, Türk piyasası açık pazar haline gelmiştir. Kararların uygulanmasıyla piyasalarda durgunluk, yatırımlarda gerileme ve işsizlik baş göstermiştir. Fiyat esnekliği kavramıyla orta direğin alım gücü düşmüştür. KİT’lerin güç kaybetmesiyle yöre halklarının kalkınması önüne bir engel konulup bu durum kırsaldan kente göçü hızlandırmıştır.
     
     24 Ocak 1980’de, 24 Ocak Kararları diye bilinen ünlü ekonomik istikrar önlemleri paketi yürürlüğe konulur... Ülkenin toplumsal, ekonomik, siyasal yaşamına bomba gibi iner bu kararlar. Ama acısı sonradan fark edilen bir bıçak yarası gibi. (Uğur Mumcu)


MEKANSAL AYRIŞMAYA GİDEN SÜREÇ

     Değişen ekonomik politikalar ülkemizde ciddi sosyokültürel değişimleri beraberinde getirmiştir. Devletin türlü hizmetlerden elini çekmesi ve işsizlik kırsaldan kente göçü hızlandırmıştır. Formel alanın veremediği güvenin yerini enformel kurumlar doldurmuştur bu da yoksulluğun marjinal değil ancak bütüncül olduğu yerlerde gerçekleşebileceği nöbetleşe yoksulluğu -eski gelenin yeni gelen üzerinden sınıf atlama çabası- getirmiştir. 
     
   80’lerin sonuna doğru gecekondular barınma amacından çıkıp ticari bir değer kazanmıştır. Rant döngüsünün sonuna gelindiğinde ise yeni gelenler gecekonduları terk ederek kent merkezine göç ederek gettolaşma eğilimi göstermiştir. Kent kendine ait bir kültür edinememiş, yeni gelenler kırsal kültürü kente empoze etmiştir. Bu dönem göçmenleri kente uyum sağlama isteğinde olmayan sınıf atlama adına yasal ve yasal olmayan her şeyi yapma potansiyeline sahip tarza olmuşlardır.
     
   Bu durum yeni dönem zenginlerinin kent merkezinden uzaklaşıp doğal güzelliklerin yakınlarında, korunaklı ve her türlü olumsuzluklardan arınmış sınırları belli yaşam alanları kurmalarına ve oralara yerleşmelerine sebep olmuştur. Bu yeni yaşam alanları üst sınıfın kentten ve halktan kopuk bir hal almasına alt sınıfın da daha saldırgan bir tarza bürünmesine sebep olmuştur.

                                                                                                                                    
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              Irmak Sönmez



• MUMCU, Uğur (1997),24 Ocak Anayasası. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları 
• MARMASAN, Deniz(2014) ,Bir Mekânsal Ayrışma Modeli Olarak Modern Gettolaşma
• *Bauman’ın post modern insan tipolojisi









İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ TEPEKENT KAMPÜSÜ AÇIK ALANLARINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER

  İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ  TEPEKENT KAMPÜSÜ AÇIK ALANLARINDA SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇÖZÜMLER Özet Günümüzde etkilerini iyice göstermeye başlaya...